içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferinde Osmanlı Donanmasının Rolü

 

 

Sekiz yıllık saltanatı (1512-1520) incelendiğinde Yavuz Sultan Selim’in doğu ve güneye doğru genişleme arzusunda olan tek Osmanlı Hükümdarı olduğu görülmektedir.[1] Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi, Mısır’ı alma amacı yanında Osmanlı İmparatorluğu’nun Kızıldeniz ve Hint Okyanusuna ulaşmasına da yardımcı olmuştur. Yavuz Sultan Selim iki kez doğu seferine çıkmış, ilk seferde Diyarbakır, Van, Bitlis alınarak Musul dahil Osmanlı topraklarına katılmış ancak orduda oluşan isyanlar yüzünden Bağdat alınmadan geri dönülmüştür. Mısır’ın alınması ise ancak ikinci doğu seferinde mümkün olmuştur.

 

Birinci Doğu Seferinde Karadeniz ve Ege Denizinde Donanmanın Faaliyetleri

 

Şah İsmail’e karşı 1514 Nisan ayında resmen savaş açılmışsa da Yavuz’un tahta çıkmasından beri iki komşu devlet arasında gerginlik hüküm sürmekteydi. 1513 yaz başından itibaren İran Devletine endirekt abluka konmuştu. İran Azerbaycan’ına mal taşımakta kullanılan Gürcistan ve Kafkasya limanlarının deniz yollarını kesen Osmanlı Donanması bu ablukada önemli rol oynamıştır.

 

Donanmanın Karadeniz’de oynadığı ikinci rol ise kara ordusu için gereken erzak ve cephanenin Trabzon’a kadar taşınarak lojistik nakliyatta kullanılmasıdır. Derya Kaptanı İskender Bey Gelibolu ve Galata (Haliç) tersanelerinde imal edilen gemilere yüklediği erzak, top, gülle ve barutu Trabzon’a gemilerle taşımış, bu malzemeler buradan kara ordusuna ulaştırılmıştır.[2]

 

Birinci Doğu Seferi sırasında Osmanlı Donanması, Rumeli Ordusunun Lapseki-Çardak’a geçmesinde kullanılmış ayrıca Gelibolu Tersane Kahyası komutasında Midilli ve Eğriboz deniz sancak beyleri Ege’de deniz koruma faaliyetleri icra etmişlerdir.

 

Mısır Seferinde Donanmanın Rolü

 

Yavuz Sultan Selim Temmuz 1515’de İstanbul’a ve ardından Eylül 1515’de Edirne’ye döner dönmez ikinci doğu seferinin hazırlıklarına başlamıştır. Bu sefer hazırlıklarının en büyüğü deniz alanında yapılanlardır. Kaptan Sinan Bey’in komutası altında Haliç Tersanesinde yeni gözler ve mahzenler yapılmaya başlanmış, bunların her birine ellibin akçe gideceği hesaplanmıştır. Gelibolu Tersanesinden ustalar ve işçiler getirilmiş, yeni gemiler inşa edilmiş, eskileri de tamire alınmıştır.

 

Yavuz, Edirne’ye gitmeden önce Topkapı sarayında vezir Piri Mehmet Paşa ile görüşmesinde; Akdeniz’in ancak bir imparatorluğa yetecek kadar küçük olduğunu söyleyerek, çevresinde İspanya, Fransa, Cenova ve Venedik gibi birçok devletlerin bulunmasına öfkelenmiş ve bu dar havzaya tek başına hakim olmak için 500 gemi yapılmasını emretmiştir. Piri Paşa, para ve işçilik kaynaklarımız buna elverişli olmakla beraber hazırlıklara birdenbire başlanırsa Galata Hıristiyanlarının Avrupa’ya casusluk ederek Haçlı seferleri gibi olaylara sebep olabileceklerini ileri sürmüş ve bunun üzerine şimdilik 200 gemi yapılmasına ve Haliç Tersanesinin buna göre genişletilmesine karar verilmiş, ertesi günde divan kurularak karar resmileştirilmiştir. İkinci Beyazıt’ın son yıllarında yüzüstü bırakılan ve harap durumda olan tersane onarılarak, 200 gemi alacak kızaklı yeni gözler ve depo olarak kullanılacak taş mahzenlerin yapımına başlanmıştır. Tersane genişleme çalışmaları sırasında deniz kenarına kadar inen mezarlıktaki mezarlar Doymaz dereye taşınmıştır. Bu arada Piri Paşa’nın dediği gibi bu geniş hazırlıklar hemen Avrupa’da duyulmuş üç dört ay sonra Raguza, Venedik, Cenova ve Fransa elçilerinin üçer yıllık haraç getirdikleri görülmüştür.[3]

 

Bütün bir 1516 kışı boyunca tersaneler yoğun bir inşa ve tamir faaliyetinde bulunmuşlardır. Kaptan Sinan Bey Haliç ve Gelibolu tersanelerine, Hüseyin Bey İzmit tersanesine, Kemer tersanesine de Acemi Kasım Bey bakıyordu. Devlet donanmanın tam vaktinde denize çıkabilmesine çok önem veriyordu. Bunda kayıtsızlığı görülen Gelibolu tersane emini Davut Bey’in Edirne’ye getirilerek Let cezasına çaptırılması, gemi inşa faaliyetlerine verilen önemin derecesini de göstermektedir.

 

İran’a karşı karadan olduğu gibi deniz ablukası da devam etmekteydi. Daha sonra Mısır’ın İran ile birlik olduğuna şüphe kalmadığı için bu abluka Suriye’nin kara ve deniz sınırlarına, Filistin ve Nil kıyılarına da yayıldı. Doğu Akdeniz’e filolar çıkarıldı. Anamur’dan İskenderiye’ye kadar bütün Mısır kıyıları uzak gözetleme altına alındı. Limanlardan denize açılan gemiler hangi bayrağı çekerse çeksin durdurulup araştırma yapılıyordu. Gürcistan sularından Berka kıyılarına kadar uzatılan bu abluka, İran, Mısır, Venedik devletlerini rahatsız etmiş ve onları birbirlerine yakınlaştırmıştır. Bu arada yapılan değişikliklerle kaptan Sinan Bey Rumeli beylerbeyi, kapıağası Cafer Bey de Gelibolu Kaptanı olmuştur.

 

Yeni Kaptan 30 nisan 1516’da Galata Tersanesi’ne giderek işe başlamış ve 5 Mayıs’ta İstanbul ve İzmit Tersanelerinde inşa edilen filo ile Gelibolu’ya hareket etmiştir. 8 Haziran 1516’da verdiği harp raporunda Cafer Bey, donanmanın düşmanla karşılaştığını ve bir hayli düşman gemisini esir aldığını rapor etmiştir.

 

17 Haziran 1516’da ordu Üsküdar’dan hareket etmiş, 26 Temmuz’da daha önce yola çıkanlar ve yolda katılanlar ile Elbistan ovasında birleşmiştir.

 

Bu tarihlerde Donanma deniz cephesinde vazifesini yapmaya devam ediyordu. Bu vazifenin ana hatları, Rodos, Girit ve Kıbrıs sularını sıkı bir tarassut altında tutmak ve bütün Mısır, Filistin, Suriye ve Adana sahillerinin deniz yollarını kesmek şeklinde idi. Ayrıca donanmanın bir bölümü İskenderiye limanına giriş çıkışı kontrol etmekle görevlendirilmişti.

 

Gemilerin inşası tamamlanınca, bunlara komuta etmek için Oruç, Hızır, İshak ve Kurdoğlu Muslihaddin Reis gibi büyük korsanlar hizmete çağırılmıştı. Tunus ve Cezayir’de Fransız Donanması ile uğraşan Barbarosların hiçbiri Mısır seferine katılamamıştır.[4]

 

Bu arada Yavuz, Mısır ordusunu 26 Ağustos 1516’da Mercidabık’ta yenmiş ve 31 Ağustos günü Halep’e girmişti. Aynı tarihlerde donanmanın da yardımı ile Antakya’ya kadar olan sahil kenarındaki kaleler ele geçirilmişti. Kurdoğlu[5] Eylül ayında filosu ile donanmaya ulaşınca Antakya-Gazze arasındaki sahil kaleleri de alınmaya başlanmış, Mısır’ın Suriye kıyılarındaki en önemli üssü olan Trablus da kara birlikleri ulaşmadan deniz filosunca teslim alınmıştır.

 

Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine çıkarken İstanbul Muhafızlığına atamış olduğu Piri Paşa’ya, 20’si kadırga toplam 100 parça geminin 9 Mart 1517’de hazırlanmasını emretmişti.[6] Yine bu emre göre, Anadolu ve Rumeli’deki acemi yeniçeri oğlanlarından 2.000 kişinin tüfek ve diğer silahlarıyla birlikte gönderilmesini ve ayrıca 3.000 tüfek, yeteri kadar kurşun, güherçile, nal, mıh, ayakkabı ve orduya lüzumlu mühimmat ile gıda maddelerinin ve giyim eşyaları ile ordu için sanatkârların da gönderilmesi istenmişti. Bu emir üzerine İstanbul ve Gelibolu’dan sağlanan 106 parçadan oluşan bir donanma 1517 Şubat başında hazır edilmişti. Padişah’ın istediği yukarıda belirtilen malzeme ile, her biri 27 kıyye[7] demir gülle atan iki büyük darbezen de bu gemilere yükletilmişti.[8]

 

Yavuz Şam’da iken gemilerin tamamlandığı haberini aldı. Donanma komutanı Cafer Bey’e gemileri İskenderiye’ye getirmesi emri verildi.

 

Şam’dan Gazze’ye geçen Yavuz, Salihiyye’ye vardığında Kurdoğlu komutasındaki filonun Nil limanlarını aldığını ve Nil Deltasını zapta hazır olduğunu görmüştür. 23 Şubat 1517’de Ridaniye’de Tomanbay komutasındaki Mısır ordusunu yenen Osmanlı ordusu Kahire’ye vardığında Kurdoğlu filosu ile orduyu karşılamıştır. Nisan başında Kurdoğlu filosu ile İskenderiye’de iken büyük karargaha gelmesi emredilmiş, hafif gemilerle Reşid ağzından Nil nehrine girerek Birketülhaç’da bulunan ana karargâha varmış, Yavuz tarafından kabul olunarak donanmanın hareketleri hakkında ona izahat vermiştir. Bu filo Kahire sularında kalmıştır. Yavuz sık sık Nil’de Kurdoğlu’nun gemileri ile gezmiş, bir köşk yaptırdığı Ravza adasına giderken de donanma gemilerini kullanmıştır.

 

26 Mart 1517’de Donanma Komutanı Cafer Bey komutasında İstanbul’dan hareket eden ve yolda birkaç kez fırtınaya yakalandığı için Sakız ve Rodos adalarına uğramak zorunda kalan donanma ancak 19 Mayıs’ta İskenderiye’ye varabilmiştir. Donanma özellikle ordu için yiyecek getirmişti. Ordunun yiyecek maddesine ihtiyacı olduğundan bunlar hemen orduya dağıtılmıştı.

 

Donanma Komutanı Cafer Bey’de Kurdoğlu gibi Kahire’deki büyük karargâha gitmek emrini aldığından Bursa Beyi Koç Beyi vekil bırakıp, ayırdığı bir kısım gemilerle Reşit kasabası girişinden Nil’e girerek Kahire’ye gelmiş ve 26 Mayıs 1517’de Padişah’ı ziyaret etmiştir. Donanma Komutanının verdiği sözlü rapor üzerine padişah yeni gemileri görmek istemiştir. Bunun üzerine Nil’deki tüm gemiler Kurdoğlu’nun komutasına bırakılarak, Yavuz Sultan Selim yanında Vezir Nişancı Mehmet Paşa, Yeniçeri Ağası Ayas Ağa ve Divan Katiplerinden Haydar Çelebi, Hocası Halimi Çelebi, diğer kimseler ve 500 kadar yeniçeriden oluşan bir muhafız birliği olduğu halde 28 Mayıs 1517 günü Donanma Komutanı Cafer Bey komutasındaki gemilerden oluşan filotilla ile İskenderiye’ye gitmek üzere Kahire’den hareket edilmiştir. 31 Mayıs günü Reşit’e varılmış, Yavuz orada gemiden çıkarak atla İskenderiye’ye gitmiş, 2 Haziran 1517 günü kuşluk vakti vardığı İskenderiye’de törenle ve top atışı ile karşılanmıştır.

 

İskenderiye’ye gelmiş olan donanma gemileri Yavuz’un önünde bir geçit töreni yapmıştır. Yavuz İskenderiye’de kaldığı dört gün içinde donanma gemilerini gezmiş ve yeni gemilerdeki uzun toplarla bilhassa ilgilenmiştir.

 

Donanma komutanları arasında bulunan Piri Reis, padişaha tanıtılarak, yapmış olduğu birinci dünya haritasını padişaha arz etmiştir. Barbaros kardeşlerin gönderdikleri bir gemi dolusu armağan da bu sırada padişaha takdim edilmiştir.

 

Mısır’ın alınması ile Kıbrıs üzerinde de hak kazanıldığını fiili olarak göstermek ve ilk vergiyi almak üzere Silahtar kâhyası Ali Bey 14 Haziran 1517 günü dört harp gemisi ile Kıbrıs’a gitmek üzere İskenderiye’den yola çıkmıştır. Aynı gün Donanma Komutanı vekili Koç Bey, ordunun ağır malzemeleri yüklenmiş, harp gemileri eşliğinde bir lojistik filo olarak İstanbul’a hareket etmiştir.  23-24 Haziran günleri Kahire’de kurulan divanda deniz cephesine ait şu kararlar alınmıştır;

- Ordu kara yolu ile Şam’a gidecektir,

- Beyrut’a denizden dörtbin yeniçeri gönderilecektir,

- Donanma Kıbrıs’ta kışlayacaktır.

 

Bu kararlardan Yavuz’un İran harbine devam etmek niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Ancak tüm donanmanın bütün bir kış Kıbrıs’ta kalmasının yanlışlığını padişah’a izah etmek üzere Donanma Komutanı Cafer Bey 29 Haziran günü huzura çıkarak, İskenderiye’de bırakılacak bir filonun Suriye kıyılarında kara ordusu ile işbirliği yapabileceğini ve donanmayı İstanbul’a götürme ihtiyacını Yavuz’a izah etmiştir.[9]  Gerekli izinleri alan Cafer Bey İskenderiye’ye dönünce yol hazırlıklarına başlamış, Yavuz’un Mısır’dan İstanbul’a gönderdiği bazı Mısır ileri gelenlerini, sanatkârları ve elde edilen ganimetleri yükleyen donanma 15 Temmuz 1517 günü İstanbul’a dönmek üzere yola çıkmıştır. İstanbul’a gönderilenler arasında son Mısır kralı Kansu Gavri’nin oğlu ile son Abbasi Halifesi El Mütevekkil Al-Allah da bulunmaktaydı.[10]

 

Yavuz Mısır dönüşü özellikle donanma ile ilgilenmiş ancak hükümdarlığını umman sahillerine kadar uzatarak doğu deniz ticaret yollarına hakim olma isteğini devlet büyüklerinden bile gizlemiştir. Vezirler Mısır İstanbul nakliyatındaki öneminden Rodos’un alınmasını arzuluyorlar ve hazırlıkların amacının bu olduğunu sanıyorlardı. Esasen Yavuz’un Akdeniz için ‘’Bu acun o kadar küçük ki, yalnız bana yetmez’’[11] demesinden içinde taşıdığı sonsuz hırs anlaşılmaktadır.

 

Selim Kızıldeniz’in güvenliği ve sonrası için Hint yolu egemenliğini düşündüğünden Memlüklülerden kalan Süveyş tersanesini canlandırdığı gibi Süveyş kanalını açtırıp Akdeniz’le Kızıldeniz’i birleştirmek ve donanmasını bu yoldan Hint sularına indirmek fikrini besliyordu. Ancak bu fikri çeşitli sebeplerden dolayı gerçekleştirememiştir.

 

Selim’i bu fikrinden caydıran sebeplerden birisi de ordunun bu bölgede savaşmak istememesi, Avrupa’da savaşmayı arzulaması olduğu bazı tarihçilerce belirtilmektedir. Doğuda Safaviler ile yapılan savaşta büyük zaferler kazanıldığı halde asker İran’ın çorak topraklarında ve fakir topraklarında kılıç sallamaktan bir şey anlamamıştı. Mısır’da da aynı arzu, aynı ruh daha ileri gidişi durduruyordu. Asker verimli Macar ovalarında, zengin Hıristiyan şehirlerinde dövüşmek istiyordu. Hoca Sadettin Efendi’nin Selimnamesinde dertli bir sipahinin Nil hurmalıklarında söylediği şu koşma ordunun duygularını anlatmaktadır.[12]

 

            ‘’ Nemiz kaldı bizim mülkü Arapta

               Cihan halkı kamu işi tarapta

               Nice biz dururuz Şam ve Halepte

               Gel ahi biz gidelim Rum ellerine’’

 

Selim 1518’ de Mısır’dan döndü ve büyük hazırlıklarına başladığı yeni seferini açamadan 1520’de öldü.

 

Sonuç

 

Mısır’ın fethi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları Yemen’e kadar ulaşarak Kızıldeniz ve Hint Okyanusuna çıkılmış, Afrika’da Sudan güneyine kadar dayanılmıştır.

 

Mısır’ın alınması ile Venedik Cumhuriyeti ile ilerde başlayacak sorunların da temeli atılmıştır. Çünkü Venedik’in en zengin para kaynağı Mısır üzerinden yılda sekiz bin duka altın vererek aldığı kapitülasyonlarla yaptığı Hint deniz ticareti idi. Mısır’ın alınması Venedik Cumhuriyetini büyük bir korkuya düşürmüş, Zaten Ümit Burnu’nun keşfi yüzünden büyük gelir kaybı yaşayan Cumhuriyet yeni yılın vergisini peşinen Yavuz’a göndererek anlaşmaya çalışmıştır.

 

Selman Reis’in Kızıldeniz’deki filosu ile İmparatorluğa katılması da Donanmaya güç katmıştır.

 

Ancak Yavuz Sultan Selim’in Mısır’dan ayrılmasından sonra bir sürü yanlış iş de yapılmıştır. Bunlardan bazıları; Süveyş tersanesinin yüzüstü bırakılması, Selman Reis’in Kızıldeniz’de daha faydalı olacağı bilinmesine rağmen İstanbul’a gönderilmesi ve Mısır üzerinden yapılan ticaretin Türk gemiler ile yapılması yerine vergilerin bir miktar arttırılarak Venedik Cumhuriyetine bırakılması sayılabilir.[13]

 

 

[1] Nejat Kosal, Hint Yolu ve Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, Deniz Matbaası, 1936, s. 8.

[2] Haydar Alpagut, Denizde Türkiye, Birinci Cilt, İstanbul: Deniz Matbaası, 1937, s. 469.

[3] a.g.e. s. 473.

[4] a.g.e., s. 478. Kurdoğlu Muhiddin Reis 4 Ağustos 1516’da Bizerte’de Fransız Donanmasını yenmiş zaptettiği altı Fransız gemisini de filosuna katmış ve Mısır işine yardımcı olmak üzere doğuya yönelmiştir. Bu yenilginin öcünü almak isteyen Fransız Donanması Tunus (Goleta)’da Barbaros Hayreddin’e de yenilerek Fransa’ya dönmüştür.

[5] Süleyman Nutki, Osmanlı Deniz Savaşları,  Muharebảt-ı Bahriyye-i Osmảniyye, İstanbul: 1307 (1891),  s. 29. Kurdoğlu Muhiddin Reis, Hızır Reis’in yeğeni olup, Hızır Reis tarafından Yavuz Sultan Selim döneminde İstanbul’a gönderilip, Padişah’a bağlılığını bildirmesini takiben Yavuz tarafından Hızır’a iki kadırga ile hil’at, kılıç ve Cezayir Beylerbeyi rütbesi verilmiştir.

[6] Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi, Mercidabık (1516) ve Ridaniye (1517) meydan Muharebeleri, IIIncü Cilt IInci Kısım Eki, Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1990, s. 126.

[7] 1 kıyye= bir okka= 400 dirhem= 1,282 Kg.

[8] a.g.e., s. 127.

[9] Alpagut, a.g.e., s. 487.

[10] Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, a.g.e., s. 128.

[11] Hacı Kalfa, Esrafül’ ebhar, S. 23’ den aktaran Nejat Kosal , Hint Yolu ve Osmanlı İmparatorluğu, Deniz Matbaası, İstanbul, 1936, S. 8.

[12] Selimname-i Sadettin’ den aktaran Nejat Kosal, Hint Yolu ve Osmanlı İmparatorluğu, S. 9.

[13] Bu olumsuz durumlara bir örnek de Donanma Komutanı Cafer Bey’in başına gelenlerdir; Bir çektirinin dolu yelken seyrederken top atmakta olduğunu gören padişah, izin almadan buna cesaret etti diye kaptanın idamını buyurmuş, Cafer Bey başını ancak vezirlerin araya girmesi ile kurtarabilmişti. Oysaki bir harp gemisinin top tecrübesi yapmak için padişahtan izin almasına gerek yoktu. Alpagut, a.g.e., s. 489.

Bu yazı 26740 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum