içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KOYUN, KUZU VE DANALARIN SESSİZLİĞİ...

Kendi meşrebince bayram kutlamasından geçilmiyor sanal alemler, cep telefonlarının mesaj kutuları, sokak karşılaşmaları...

İnsanın kafatasının içindeki aklına galebe çalan ruhsallığının yönlendirdiği bir çok davranış biçimi vardır. Bu çerçevede,  aşamadığı en doğal dürtülerinin esaretinde gün yüzüne vurduğu ve resmileşmiş inançlarıyla sağalttığı veya sağalttığını sandığı ritüeller insanlığın her nerede olursa olsun vazgeçilmezlerindendir. Bu vazgeçilmezler tarihsel, toplumsal, ekonomik, kültürel, coğrafik...vs birçok etmenin etkisiyle değişik  şekillerde ve uygulamalarla yaşanır ve genel çoğunlukça çok doğal karşılanır, insanlığı ve geleceği tehdit etmediği sürece.

İnsanın, insan olmaktan kaynaklanan, insan gibi davranmak ve yaşamaktan alıkoymayan her türlü inanca saygım sonsuzdur. İnanılmasa  da, vahşi bulunsa da,  bilinen insanlık tarihi boyunca bu inanışlar süregelmiştir ve süregidecektir ve saygı gösterilmesi (karşılıklı saygı çerçevesinde) gereken durumlardır. Sadece, 21. Yüzyılda gelinen bilimsel gelişmenin ışığında, bu inançların özellikle gelişme çağındaki çocukların ruh sağlığına olumsuz etkileri ve yaratacağı çevresel - görsel kirliliğe özen gösterilmesi çekincesi ağır basar benim düşüncemde.

Bu saygının karşılıklı olması gerektiğini yani başka inançların da var olduğunu (egemen inançlara inançsızlığın da inanç bağlamında olduğunu vurgulayarak) ve onlara da saygı gösterilmesini ve dayatma yapılmaması gerektirdiğini de söylemeye gerek var mı? Bil(e)miyorum...

Gri bir gökyüzüne uyanıp, sert esen poyrazla birlikte güne başlıyor bu koca köy bugün de. Yazın sıcaklığı ardından güzün serinliğini daha fazla hissediliyor günün erken saatlerinde. Ceketler çıkıyor gardroplardan ve diğer baharlıklar. Ya bu güne özel çocuk giysileri? Hep eskiye atıf yoktur sanırım çocuklu evlerde; hani yastık altı hediyeler, gıcır pabuçlar, şık elbiseler gibi... Hele mendil içindeki lokumlar, hallice akraba tanıdıkların gizlice ceplere sıkıştırdıkları ikibuçuk liralar... Neyse bizim için artık yarım asır gibi geride kalan flû anılar bunlar... Halbuki yaşam artık çok daha farklı akıp gidiyor; hem de olanca acımasızlığı ile... 

Sabah yürüyüşünde komşu apartmanın bahçesinde göz göze geldiğim mahsun bakışlarının arasına sıkıştırdığı "mööö.." diyen kısık sesiyle kocaman kahverengi bir dananın mahzunluğundayım ben hâlâ...

Koyun ve kuzuların, başları yastıkta  uyuyamayan koca koca insanların gözleri kapalı uykuyu çağırma hayallerinde; danaların ise en güzel halinin sadece çocukların uyumasını sağlayan ninnilerde kalması en büyük isteğimdir. Çocuk kadar masum, çocuk kadar temiz, çocuk kadar doğal, çocuk kadar hesapsız kitapsız, çocuk kadar güleç olunabilen nice günlerin hayalindeyim hep...

Son olarak:

İnsanın var olduğu müddetçe savaşın son bulmayacağını bilecek ama bir o kadar da onu lanetleneyecek ve yok olmasını isteyecek kadar aptallığımın da her günü bayram olarak görmek isteğimden kaynaklandığını itiraf etmeliyim...

Yaşasın rengarenk hunilerin dayanılmaz vazgeçilmezliği... Mutlu ve sağlıklı, her gönlün kendi dileğince geçireceği nice 365 günlere...

 

04. Ekim.2014   Ziverbey   

Bu yazı 21523 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum