içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

01 MART 2003 TEZKERESİ ÜZERİNE-2

Tezkerenin reddilmesinin ardından yaşanan gelişmeler dikkat çekici özelliklerdedir. O günlerde, ikinci defa meclise getirilmesinin güçlü bir alternatif olduğu ifade edilmekte idi.

Tezkerenin reddi sonucunda alınan ekonomik önlemler, medyanın da genellikle kışkırtıcı yayınları sonucu, halkın devlete olan kin ve düşmanlığını artırıcı yöndeydi. Halbuki bu olacaklar daha önce bir yetkili tarafından halka açıklanmalıydı. Meydana gelen bu gelişmelerin çok daha hayati boyutlara ulaşması; belki tezkerenin ikinci kez meclise gelmesi ve kabul edilmesiyle geçiştirilebilir veya hafifleyebilir. Yani ABD, para ile TBMM’nin iradesini satın alabilir. Evet o günlerde gündem böyleydi.

Ancak unutulmamalıdır ki, uzun zamandan beri yaşamakta olduğumuz sıkıntılardan bir çırpıda kurtulmak mümkün değildir. Hiç bir yabancı, kara kaşı kara gözü için kimseye yardım etmez, destek sağlamaz. Yapılan bu tarz davranışların asıl maksadını her zaman sorgulamak gerekir. İçinde bulunduğumuz zor durumdan kalıcı olarak kurtulabilmek için bir bedel ödenmesi kaçınılmazdır. Yabancılar, menfaatleri karşılığı, ülkemizin ekonomik durumunu bir süre rahatlatmaktadır. Bu durum, hayvanlara yem uzatarak iş gördürme gibidir. Yabancı istekleri karşılanmadığı zaman ülkedeki sıkıntının artacağı unutulmamalıdır, ancak istekler karşılandıkça biz istediğimizi alabilecek miyiz? Yıllardan beri yaşanan budur. Gelişmiş ülkeler arasında neredeyiz? Nereye kadar söz hakkımız vardır? Kısacası bu gidişle bir Batılı ülke seviyesine gelmemiz imkansızdır. Bu bedel bir gün ödenecektir. Söz konusu hayati durum, gelecekte bir gün yaşanacaktır. İçinde bulunduğumuz sosyal (toplumsal) şartlar altında, bu zor durumu sakin bir şekilde aşmamız, yani bedel ödemeden atlatmamız bana mümkün görünmemektedir.

Türkiye’nin mevcut durumu itibarı ile, ABD’ye bağımlılık ve tezkerenin kabul edilmesinden yana olanlar; genellikle refah seviyesi yüksek, toplumun yaklaşık % 7-8 oranındaki bir üst tabaka grubu ile, varlıkları sayesinde toplumda etkili olan bu grubun etkisinde kalan bilinçli veya bilinçsiz bir kesimdir. Bu insanların düşüncesi; mevcut durumlarını idame ettirmektir. Muhtemelen bir kısmının, ticari ilişkiler dışında, yurt dışındaki güçler ile sıkı bağlantıları mevcuttur. Onlar için; Türkiye’nin geleceği, bağımsız ve onurlu bir devlet olması önemli değildir. “Ülke güçlü veye güçsüz olsun, yeter ki onların ekonomik olarak güçlü durumları devam etsin” düşüncesine sahiptirler. Türkiye’nin güçlenmesi bazı bedelleri gerektirmektedir. Bu bedeller ödendiği takdirde ülkemizin hızla kalkınacağına, onurlu, bağımsız bir ülke olacağına ben inanıyorum, ancak onlar buna inansalar bile, bedel ödeme riskini göze alamazlar.

Bu durumdan memnun olan kişileri ikna etmek hemen hemen imkansızdır. Ancak mevcut gelişmeler onlara rağmen, bir bedelin ağır bir şekilde ödeneceğini göstermektedir. Çünkü onların tutumu, ülkenin durumunu içinden çıkılmaz bir hale getirecek ve bedel ödenmeden kurtuluşu imkansızlaştıracaktır. O günler birgün gelip çattığında, bu kişiler muhtemelen ülkeyi terk edecek ve Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi kendi haline kalacaktır. Olumsuz etkilerden büyük ölçüde kurtulan Türk Halkı, büyük bir çoğunluk ve doğru bir kararla yolunu çizecek ve kısa sürede dünya devleti olabilecektir.

Netice olarak Türkiye, ABD güdümünde bir süre daha yoluna devam edecektir. Tabi her geçen gün daha zayıf bir duruma gelecek ve yavaş yavaş daha ağır bedeller ödemeye yaklaşacaktır. Şüphesiz ABD’nin istediği “ayakları üstünde tek başına duramayan, ancak ölüm halinde de olmayan” bir Türkiye’dir. Yani “hasta adam Osmanlı”nın yerine, “hasta adam Türkiye”.

Şimdi sormak istiyorum: ABD ile müttefik olduğumuz II. Dünya Savaşı sonundan bu yana nerelere geldik? Bu yeterli midir? Körfez Savaşı sırasında dönemin Genelkurmay Başkanı neden istifa etti? O savaştaki katkılarmız sonunda ne kazandık? PKK ve Kürt sorununun baş oyuncusu kim? Neden?

Geleceği yönelik kararlar almadan, Osmanlı Devleti’nin son günleri ve yıkılışı, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu gibi tarihsel olayları hatırlamak ve yukarıdaki sorulara cevaplar aramak gerekir.   

Bugün Türkiye’de izlenen politika ve faaliyetler, hasta adamın ömrünü ancak bir miktar uzatabilir; yoksa iyileştirmesi, ayağa kaldırması mümkün değildir. Hastalıktan kurtuluş, ABD ve AB’ye rağmen, milli bir politika izlemekle mümkündür. Bu uygulamaya ne kadar erken başlanabilirse, bu uğurda ödenecek bedel ve kayıplar o kadar az olacaktır. Ancak bugün, ne halkın ne de devletin durumu ve gidişatı hiç bir umut ışığı göstermemektedir.

(Konuyla ilgili üçüncü yazıda buluşmak üzere hoşçakalın ...... ) 

Bu yazı 15125 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum