içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

8 Mart Dünya Kadınlar Gününe Bir Bakış

 

 

Bu günlerde beni bir düşünce aldı, bir türlü kendimi alamıyorum bunu düşünmekten. 8 Mart Dünya Kadınlar günü deyince ülkemizdeki kadınlar bundan ne anlıyor?  Kadınlarımızın uzun yıllar kadınlar gününden anladığı, günü anlamından tamamen kopararak, kadınların kendi grupları ile topluca eğlenecekleri mekanlara doluşup yemek yiyip göbek atmalarını hatırlıyorum. Peki Dünya kadınlar gününün bize hatırlatması gereken birlikte eğlenme ritüeli mi? Tabii hayır.
 

1857 yılında Amerika’nın New York kentindeki bir fabrika da çalışma koşullarının iyileştirilmesi istemi ile başlayan ve kadın işçilerin fabrikaya kapatılarak yakılması ile gerçekleşen olaydan elli küsur yıl sonra 1910 yılında Danimarka da toplanan sosyalist kadınlar konferansında  8 Mart Dünya Kadınlar günü  oylanıp kabul görmüş  ve ülkemizde de 1921 yılında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak
kabul edilmiştir.

Yaklaşık üzerinden yüzyıl gibi bir süre geçmesine rağmen  kadının konumuna baktığımızda kadın  emekçilerin durumunda hatırı sayılır bir gelişme olduğunu   söylemek çok zor. Kadınlarımız fabrikalarda hala erkeklerle eşit işe karşılık eşit ücrete erişebilmiş değiller. Hala kadınlarımız şiddet mağduru, tecavüz mağduru ve üzüldüğüm bir konu da ne yazık ki erkeklerimizin sık kullandığı küfürlerimizin içeriğinde hala hemcinslerimizin cinsel organlarının adları geçiyor (annelerinin
de bir kadın olduğu hiç hatırlanmayarak). Anlaşılan o ki Dünya kadınlar gününün yaratmaya çalıştığı farkındalık, sadece kadınları değil erkekleri de ilgilendiriyor.
 

Bu insanlar bir zamanlar bir kadının rahminde, doğdu, büyüdü, gelişti. Bütün bu olanlar kadının eseri, işte o nedenledir ki, kadına verdiğimiz değer, önem, onun gelişebilmesi, olumlu yönde değişebilmesi için yaratılan olanaklar, toplumun insanlaşma sürecini kısaltma ve kalite yükseltmekte etkili olacaktır. Bu arada eleştirmek istediğim bir konuda reklamlar ne yazık ki. Görebildiğim kadarı ile bu konuda servis edilen reklamlar daha çok tüketime yönelik olup, kadını bir
insan olarak değil bir meta olarak, cinsel obje olarak sunma konusunda adeta yarıştalar.

Türkiye’de çalışan nüfusun sadece yüzde 27’sini oluşturuyor kadınlar. Yani her dört kadından sadece biri çalışıyor. Geri kalanın herhangi bir yaşam güvencesi yok. Yani evli kadın erkeğinin iki dudağı arasında kıstırılmış bir hayatı sürdürüyor.

Eğitimli çalışan kadınların çocuk eğitimi konusunda devletin sunduğu yetersiz imkanlar nedeni ile ne yazık ki düşüncelerinin bir bölümü de geri de kalan çocukların da, bu da iş verimliliğini etkileyen önemli bir unsur.

Anlaşılan insanlar dünyasında hala kadın tanımı insan tanımının önünde seyrediyor. Evet Kadınlar günümüz kutlu olsun derken içimden de kadınlar daha mutlu, daha huzurlu daha donanımlı olabilmek için mevcut tüm kapıları zorlasınlar diyorum. İnsanoğlu sevgiyle kalalım.

Bu yazı 4407 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum