içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Benden Sonra Tufan

Türkiye de işlenen tarım alanlarının yüzde 75’i erozyon tehdidi altında imiş. TEMA vakfı  üyesi bir jeoloji mühendisinin açıklamasına göre; su ve rüzgar erozyonu ülke topraklarının yüzde 86.5’inde görülüyor. Türkiye de gözlenen erozyonun ABD’den 7, Avrupa’dan 17, Afrika’dan 22 kat daha fazla olduğunu belirtiliyor.

Erozyonla tarım alanlarından 500 milyon ton, tüm ülke yüzeyinden de 1.4 milyar ton verimli üst toprağın erozyonla kaybediliyor olması son derece ürkütücü ve ulus olarak ciddiye almamız gereken bir konu olarak karşımızda bütün ihtişamı ile duruyor. Buna bir de çölleşme belirtisi olarak kabul edilen, kazandan boşanırcasına yağan yağmurlar (bu sene henüz tam olarak göremedik ama) verimli bitki toprağını alıp götürürken, ülkemiz beslenemeyen yer altı sularının azalması gibi olumsuz bir gidişatla karşı karşıya. Dünyanın her yerinde yer altı su kaynakları, büyük felaketler için rezerv de tutulurken, uzun seneler boyunca maalesef köstebek gibi yer altı sularını kullanabilmek için her yeri delik deşik edip derin kuyular açtık.

Tabidir ki tarım arazilerinde bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları da, bu suları kirletince çoğu atıl kaldı. İller Bankasında çalışır iken, etüde gerek duymayan yöneticiler sayesinde açılan yığınlarla kuyu, amonyak çıkması nedeni ile iptal edildi. Sağ olsun devletimiz daha sonra içme suyu standartlarımızı bir miktar düşürerek açıkgözlük yaptı. Bu halk, kader midir, cehalet midir bilmem, hep devlet tarafından sömürüldü, devlet halk için olması gerekir iken, nedense halk devlete hizmet eder hale getirildi. Bu durum bir suredir görünüşte değişti gibi, ama pratikte hala ciddi sıkıntılar var.

Gelelim tarım arazilerimize; rant kapısı olarak sunulan “sat arazini, şehre yerleş bir daire al otur muhabbeti’’ çok tuttu ve Trakya’nın en kıymetli 1.sınıf arazileri köylünün elinden çıktı. Buralara daha sonra kapılarına kilit vurulacak konfeksiyon sanayi yerleşti. Alt yapı olmadığından hem araziler, hem de akarsular bu fabrikaların atıkları ile kirlendi. Köylü çok geç uyandı ve dediğim gibi geçti.

Belediyelerimiz geri kalır mı, onlar da tarım arazilerini imara açarak bu modaya uyum sağladılar. En ufak bir alt yapı çalışması yapılmadan. 1978-2000 yılları arası tarım toprağının amaç dışı kullanımı hızla artmış ve verimli alanların yüzde onuna karşılık gelmiştir. Bunları okuyup  canınız sıkılıp içiniz mi karardı, değiştirelim efendim konuyu, mesela bir Bor konusu var, özelleştirme modasına uyup son zamanlarda (özelleştirdik mi bilmiyorum ama, bakın bu konu ile gerçekten ilgilenenler neler diyor). Jeoloji mühendisleri odası  şu an ismini hatırlayamadığım bir il temsilcisi, Türkiye’nin dünya Bor rezervinin yüzde 63’üne sahip olmasına rağmen, madeni yeteri kadar işleyemediği için, dünya pazarındaki yerinin sadece 230 milyon dolar gibi acıklı bir rakam olduğunu söylüyor. Bor cevheri stratejik bir özelliğe sahip ve 250 çeşit sanayi malı üretiminde kullanılıyor. Dünya da elde edilen madenin yüzde 10’u araştırma ve geliştirme için kullanılıyor, bizde ise bu rakam sıfırlar düzeyinde. Madenin özelleştirilmesi durumunda 250 dolar civarında olan ham bor fiyatının 30 dolara düşeceği söyleniyor. Peki bütün bunlar benden sonra tufan anlayışının bir ürünü değil mi? Devlet bu tür kurumları özerkleştirerek ülkeye kazandıracağı yerde, yok pahasına satıp kurtulmak, aslında bu ülkeden bir an önce kurtulmak istiyor anlayacağınız…

Beni düşündüren bir konu da şu torunlar meselesi. Çok korkuyorum doğrusu. Bu torunlar yarın öbür gün bıraktığımız bu olağanüstü olumsuz miras nedeni ile mezarlarımızı kirletirler mi ki.

Bu yazı 10441 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum