içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KUŞ GÜNÜ

Aylardan Ağustos. Hava çok sıcak. Mustafa ve arkadaşları, her yıl düzenlenen kuş avlama gününde yarışacaklardı. Bu çok zorlu bir yarış idi. Önce herkes kapan yapardı. Sonra haftanın belirli günlerinde ava çıkılır, kapanlar kurulur, kim daha fazla kuş avlamış, hesaplanırdı. Ama kuş avcıları Mustafa gibi yufka yürekli değildi. Çoğu, köyün cani ve eğitimsiz çocuklarıydı. Kuşları yakaladıktan sonra öldürüyorlardı. Ama Mustafa böyle bir şeye hep vahşet olarak bakmıştı. Ona göre kuşlar yaşamalıydı. Bir de yarışmayı direk kazandıran bir kuş vardı. Bu kuş bir çeşit papağan idi. Sarı siyah tüyleri vardı. Ama çok büyük değildi. Çok hızlıydı. Kapan ile yakalanamazdı. Mustafa o kuşu yakalamayı çok istiyordu.

Günler günleri kovaladı. En sonunda “Kuş Haftası” gelip çattı. Bütün çocuklar elllerinde kapanları, ormana koşuyordu. Bazılarının kocaman bazılarının küçük kapanları vardı. Bazıları ise sadece sapan getirmişti. İlk gün kimse fazla kuş yakalayamadı. Ellerine geçen sadece üç veya beş tane Saka Kuşu’ydu. Onları da bir çocuk elleriyle sıkarak öldürmüştü.

Mustafa dehşete kapıldı. Ne yapsa olmayacak gibiydi. Kaybetmek istemiyordu, aynı zamanda da çocukların yaptıkları da aklından çıkmıyordu. Bir gece gizlice kalkıp koruluğa gitti. Tek başına dolaşırken O’nu gördü. O, sarı siyah tüylü papağanı! Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Papağanı avlarsa yarışmayı kazanabilirdi ama papağan da orda bütün gün bekleyecek değildi ya! Ne yapmalıydı? Aklına iyi ama bir o kadarda kötü bir fikir gelmişti. Papağanı sakatlayacaktı.

Eğer onu öldürmeden sakatlarsa herkes kuş avlarken gizlice kafeslerin yanına gidip papağanı kafese tıkardı ve böylece yarışmayı kazanabilirdi. Ama eğer biri bile onu görürse sonuçları kötü olacaktı. Ne olursa olsun yarın bir terslik olmamalıydı çünkü papağan senelerdir yakalanmamıştı. Eve koşup sapanını aldı ve birde kafesi. Bir taşı sapana koydu ve nişan aldı. Sapanı bıraktığında, papağanın acı sesiyle yaprakların arasından düşüşünü gördü. İşte başarmıştı! O, elindeydi. Güzel, renkli papağan. Bir kaç gün yaşamasına izin vermek zorundaydı. Papağan kanadından vurulmuştu ve sakattı. Artık tek yapılması gereken onu kafese koyup eve gitmek ve kafesi saklamaktı. Mustafa da aynen öyle yaptı. Hemen mutfaktan bir örtü kaptı. Annesi ile babası uyuyordu. Hızla bodruma indi.

Bodrum karanlıktı, neredeyse ışık almıyordu. Etrafta tavuk büyüklüğünde fareler vardı. Tavanda bir örümcek her gelene merhaba der gibi asılı idi. Dışarıya bakan pencere ancak bir tabak kadar büyüktü ve üç paslı kalın parmaklığı vardı. Mustafa kuşu buraya koyarken bu yaptığının doğru olup olmadığını tartışıyordu vicdanıyla. Ama ne olursa olsun planı işlemeliydi. Kuşu hemen duvar dibine sakladı. Üstüne örtüyü koydu ve uyumak için yukarı çıktı. Ertesi gün çok kuş avladılar. Mustafa sayısını yazdırdıktan sonra onları serbest bıraktı ve ikinci günde aynı şeyler oldu. Ama üçüncü gün Mustafa planı uygulamaya karar verdi. Kuşun kanadı sakattı ancak gagası serbestti ve yürüyebiliyordu. Bu jşi halletmeye kararlı olan Mustafa kuşun bir ayağını kırdı ve gagasınıda yapıştırıcı ile yapıştırdı.

Kafesleri kurdular ve yarışma tekrar başladı. Mustafa, herkes çay içip beklerken kuşun gagasındaki yapıştırıcıyı temizledi. O sırada kuş onu çok kötü ısırdı. Ama Mustafa yine de kuşu kafese koymaya çalıştı.

Kafesin yanına gitti. Kalbi atıyordu. Kuşun kırık ayağını ve kanadını birlikte kapana sıkıştırdı. Kapanı kapatıp gitti. Ama bir şeyi unutmuştu ve bu ona pahalıya patlayacaktı. Kapana kuşu bağlamıştı ancak kuşu çok sıkı bağlamıştı. Bilindiği üzere papağanlar güçlü kuşlardı ve bu papağan da öyleydi.

Kafesin bağlarını gagasıyla teker teker koparttı. Sarı siyah papağanı kimse durduramazdı. Mustafa’ya karsı kin doluydu. Ama önce,kafesin kapısını açmalıydı.Bin bir bir zorluk ve yorucu saatlerden sonra kafesi açıp kaçtı ve zar zor bir ağacın üstüne kondu. Mustafa geri döndüğünde kuşu bulamayınca çok şaşırdı. Nasılsa sakat diye düşündü. Ne kadar uzağa kaçabilirdi ki.Onu yarın bulmaya karar verdi.

Ertesi gün sapanla avlanma günüydü. Mustafa etrafa bakarken bir kaç kuş avladı ama papağandan eser yoktu. Gün sonunda herkes meydana toplandı ve kuş günü eğlencesi olarak son güne hazırlanıldığından kutlamalar başladı. Mustafa ve ailesi de oradaydı. İşte ne olduysa o anda oldu Ormandan bir anda çok güçlü bir ciyaklama geldi ve yüz binlerce papağan gökyüzüne doğru yükseldi. Hepsinin rengi sarı siyahtı, tek bir hedefe doğru uçuyorlardı. Öyle ki güneş artık ortalığı aydınlatamaz olmuş, gökyüzünün tek sarısı papağanlarla kapanmıştı. Hep birlikte Mustafa’ya yıldırım gibi saldırdılar. Mustafa tek bir şey düşünemeden oracıkta can verdi ama her şey bitmemişti. Mustafa’yı bin parçaya ayırdılar. Papağanlar köyde taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmadılar. Köyü yok ettiler. Herkesi öldürdüler ve o köy tekrar kurulduğunda ormana girmek herkese yasaklanmıştı.

Bu yazı 5585 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum