içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

eski bir şehrin hikâyesi…

eski bir şehrin hikâyesi…[i]

 

size bir şehri sevdiren birçok neden vardır diyor, içimin tenha yerinde oturan.

doğası, insanları, yapıları, sokakları, tarihi dokuları, caddeleri, eğlence yerleri, sahilleri, kültürü, sosyal yönü, insan-tarih-doğa ilişkilerine bir de, iyi hizmetleri güleryüzlü ciddiyeti ve tarafsızlığıyla belediyeciliği (Eskişehir ve Yılmaz Büyükerşen gibi…)…  en büyük mülki amirinden, en sıradan memuruna hizmet üretenleri, farklı kültürel kimlikleriyle insanların bir araya gelişleri, türküleri, masalları, destanları… yani o kentin geçmiş tarihlerden günlük hayatına taşıyıp yaşadığı ve yaşattığı ne varsa, bizim o kenti sevip sevmeyeceğimizin de nedenleri bütün bunlar… diye ekleyip devam ediyor:

bir insan eğer âşıksa, hele şairse ve sevdiği şehir âşık olduğu kadınla da güzelleşiyorsa, o kenti sevmek, o kente bağlanmak kadınla daha bir güzelleşiyor. sevmek asıl o zaman sevmek oluyor, aşk o zaman kerem kılıyor…

ben o kenti, bana sevdiren varlığınla sevdim. ben o kenti senden bir güzellik yansıttığı için... tam kalbinden geçen nehirleri, köprüleri, doğasını tamamlayan seninle sevdim. köprülerinde ayak izlerini sürdüm. sularına bıraktığın bakışlarının peşinden soluk soluğa… alışveriş yaptığın semt pazarının boşluğunda yankılanan sesinin peşinden koşturdum hep. pazarcıya parayı uzatışını, elmaları seçişini, maydanozu, dereotunu koklayıp alışını, rokayı, kıvırcığı seçerken ki dikkatine vuruldum. sonra işte, ellerini düşündüm. pazar tezgâhında elmaya uzanışını, onu kavrayışındaki inceliğini. ne düşündü acaba şu an elmaya uzanırken, diye sordum kendi kendime. beni aklından geçirdi mi acaba elmayı koklarken mesela? birlikte pazar alışveriş yaptığımız, cıvıltılı sevinçlerini yaşadığımız o günlere anlara mı takıldı aklı acaba, diye düşündüm.

uzaktan seni seyredip bunları düşünürken, bir el uzandı eline… bir tel koptu gönül sazımdan. Bir tel sesi. bir nota düştü ardından. en sevdiğim türkünün geri kalan notaları sonra, teker teker ardından…

ellerine baktım uzun uzun. ellerin! ellerin ki, ne düşündüğünün sesiydi, tanığıydı, kalemiydi. yazdığın kısa kısa notların duruyor. en çok da, son ders saatimde okula gelmiş atölyede masamda otururken yazdığın o kısacık not…

sıkıdım, çok var mı dersin bitimine?..

ellerini düşünürken, soluğum kesiliyordu, soluğumu kesen bir şeyler vardı kokunda. o bir şeyler hayatta aldığım soluklarımın duyurduğu heyecandı, sevmekti, coşkuydu, umuttu diyecem, ama değildi!.. başka bir şeydi…  soluğumu kesen anları yaşatan bir şey…

sonra işte bir iz. bir başka elin izini taşındığını gördüm avuçlarında.

sen mi isteyerek taşıyordun, o mu unutmuştu boşluğuna bıraktığı izini? 

yoksa bir yanılsamayı mı yaşıyordum ya da bir kuruntu muydu hissettiklerim? 

yok, yok; değil!

ne kuruntuydu ne yanılsama ne de bir başka elin iz bıraktığı boşluktu bu.

bir el geldi, avuçladı elini. yüzün değişti. vücut dilin de öyle. Rengin soluklaştı. zoraki bir gülümsemeyi kondurduydun yanağının çukurluğuna. dudaklarının şarabi rengini solduran bir hüzünleme… 

o an, arkama bakmadan, bulduğum ilk taksiye binip doğruca tren garına... en yakın saatteki trene bilet aldım. kentten ayrıldım. bilmediğim, hiç görmediğim bir kente hareket eden trene atlayıp uzaklaştım; senin olduğun, seninle sevdiğim bu kentten…

biliyor musun?

ben o kente bir daha hiç geri dönmedim. 

seni; tanımadığım, bilmediğim, ilk kez geldiğim bu kentin hastanesinde görmüştüm. belleğime mıhlanan, yanağının çukurluğuna kondurduğun, dudaklarının şarabi rengini solduran yine o gülümsemeyi gördüğümde ayrıldım ordan. şimdi ellerimde ayrıksı izler ve yaşama sevincimi yutan boşluk…

sen bunları okuduğunda ben artık hiçbir kentteydim…

sen artık orda değildin…

01.11.2023/kartal

 

 

[i]  Sincan İstasyonu, Kasım-Aralık 2023, sayı 128, sayfa 20.

 

Bu yazı 1061 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum