içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Kumpascı Hakim ve Savcıların Yargılanması

2010 yılında başlayıp 2015 yılında düzmece olduğu ortaya konulan Balyoz davasında görev alan hakim ve savcıların yargılaması devam ediyor.

 

Anılan kumpas davasından zarar gören bir kişi olarak 20 Eylül 2021 günü başlayan duruşmasına katıldım, davaya müdahil (katılımcı) olmak yönümdeki talebimi mahkeme heyetine ifade ettim. Son gün duruşmasına katılamadığım için suçtan nasıl zarar gördüğümü ifade edemedim.

 

Eğer duruşmanın son günüme katılabilmiş olsaydım şunları söylemek isterdim:

 

- 1’nci Ordu Komutanlığı Plan Seminerini gerekçe göstererek oluşturulan sözde yargılama ile 16 yıla mahkum edildim ve yaklaşık 3,5 yıl hapis yattım.

 

- Duruşmalar esnasında yaptığım bir savunmamda Balyoz İddianamesine “Sahtekarlık belgesi” dediğim için bu ifadem “hakim ve savcılara hakaret” olarak kabul edildi ve ilave olarak 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına çaptırıldım.

 

- Aralık 2010 da başlayan ve adaletin tecelli edeceğini umut ettiğimiz Balyoz yargılamasının 4 veya 5 nci ayında şu kanaate varmıştım: Bu mahkemenin Türkiye Cumhuriyeti Mahkemesi değil, bir “Fethullah Mahkemesi” olduğudur.

 

- Balyoz davası kapsamında Temmuz 2010 yılında benim de içinde bulunduğum 102 kişi hakkında çıkarılan tutuklama kararı nedeniyle 2010 ve bilahare tutuklanmam nedeniyle 2011 Yüksek Askeri Şura (YAŞ)’ya giremedim. Bunun anlamı, terfi etme imkanının hukuk aracılığıyla önlenmesidir. Nihayetinde 2015 yılında suçsuzluğumuz kanıtlandı, ama kaybettiğim hakları geriye dönüp alamadım.

 

- O günlerde hukuk, hak, adalet bizim feryatlarımızdı.

 

- Yazar Bilal Şimşir, “Malta Sürgünleri” adlı eserinde 1919-1920 yıllarında tutuklanarak Malta’ya sürgün edilen üst düzey Osmanlı şahsiyetlerinin belirlenmesinde “Ermeni Tazıları”nın rol aldığını belirtir. Balyoz davasında da tutuklanacak olanları belirlemede Fethullah Tazılarının rol aldığı kanaatindeyim. Bu kanaatimi Nisan 2012 ayı içerisinde hapishaneden bir arkadaşıma yazdığım mektubumda ifade etmiştim.

 

- Tutukluluğumun son 7 ayını Malatya Cezaevinde geçirdim. Berat ettikten sonra, Malatya Cezaevinde yediklerimin-içtiklerimin parasını ödemek durumunda bırakıldım. Banka hesaplarıma bloke konuldu ve maddi açıdan sıkıntı yaşatılmaya başlandı. Bunun üzerine “lanet olsun” diyerek istenen paraları ödemek durumunda kaldım.

 

- Bu vesileyle bütün aile ferleri acı çekti. Bir örnek olması açısından Temmuz 2013 ayı içerisinde 17 yaşındaki kızımdan gelen mektupta belirttiği şu şatırlar işin özetini vermektedir kanaatindeyim.

 

“Keşke sende mezuniyet törenimi görebilseydin beni orada. Neyse artık üniversite mezuniyetinde olursun, inşallah tabi, seni suçsuz yere tuttukları o iğrenç yerden bir an önce çıkarırlarsa…

 

Olan bana oldu zaten. Sana en çok ihtiyacım olduğu bir dönemde bu çıktı. Bunu kimseye yapmalarına hakları yok. Okuldaki ve dersanedeki iki hocam biliyor. Tamam, sen suçsuzsun bu apaçık ortada ama başkalarının ne düşündüğünü bilemiyorum. Ya beni üzecek, sinirimi bozacak bir şey söylerlerse!

 

Sırf bu yüzden kimseye söylemek istemiyorum, ama öyle sorular soruyorlar ki diyecek bir cevabım olmayınca bunu söylemek zorunda kalıyorum ve benim için çok zor bir durum. Zaten bu durum beni yeteri kadar üzüyor. Sıkıntıya sokuyor. Ama Allah’tan bu söylediğim hocalar sizin suçsuz olduğunuza, bunun tamamen bir saçmalık olduğuna inanıyorlar da, işimi daha da zorlaştırmıyorlar.

 

Bana bunları yaşatmaya, hiç kimseye yaşatmalarına hakları yok.”

 

- 19 Haziran 2014 günü tutukluluğumuz kaldırılarak özgürlüğümüze kavuştuk. Yargılama devam etti ve 2015 tarihinde berat ettim. Önce adli sicil kaydımı düzelttirdim, ardından Malatya Cezaevinde yediklerim içtiklerimin parasını ödedim. Ardından, Cumhuriyet Tarihi doktorasına sahip olduğum için üniversitelerde ders vermek için iş aradım. Son olarak Milli Savunma Üniversitesi’nde askeri bir ders olarak harekât planlaması konularında ders vermek üzere müracaat ettim, ona da kabul edilmeyince, kara listeye dahil edildiğimi anladım ve iş aramaktan vazgeçtim. Bütün bilgi ve tecrübe birikimini bir tarafa atarak emeklilik hayatı yaşamaya başladım.

 

- Hakim veya savcı olmuş bir kişinin FETÖ üyesi olarak bir yere kayıt yaptırmaması gerektiğini elbette biliyorlardır. Bu nedenle onların sağında solunda bir işaret aramak yersizdir. Bir hâkim veya bir savcının FETÖ üyesi olup olmadığı ancak eylemlerinden ve verdikleri kararlarından anlaşılabilir.

 

- Balyoz davası için delil olarak 1’nci Ordu Semineri gösterilmektedir. Oysa seminere 163 kişi katılmış ve ancak bunlardan 54 kişi suçlanmıştır. Buna karşın seminer süresince yan yana oturduğum, aynı karargahta görev yaptığımız kişilere bir soru dahi sorulmamıştır.

 

- Fethullah Gülen Ocak 2014’te Wall Street Jurnal gazetesine verdiği bir demeçte “Yasal süreç içerinde yanlış yapıldığı yönünde kanıtların ortaya çıkması durumunda yeniden yargılanma evrensel insan hakkıdır”, “Ancak bunun, binlerce duruşmanın hükümlerini tamamen feshetmekse bu tarz bir hareketin yargı sisteminin güvenirliliğe zarar vereceğini ve son on yılda elde edilen demokratik kazanımları da tersine çevireceğini” söyler. Kısaca “Balyoz yargılamasında bir hata varsa bu giderilebilir, ancak kazanılan haklardan vazgeçilmemelidir” demektedir.

 

- İçeride kaldığım süre içerisinde ailem de dahil olmak üzere çok acı çektik. Şu an yargılanan sanıkların da aynı durumda olduğunu düşünüyorum. Ancak fazlasıyla hak ettiklerine inanıyorum. Zaten müdahil olmak istememdeki amacım, suçlarının karşılığı olan cezalarını en üst sınırdan almalarına katkı sağlamaktır.

Bu yazı 3883 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum